Çocukluğumuzun en heyecan verici günleriydi. Günler öncesinden havaya girer, hazırlanır ve başlamasını beklerdik. Kendi ülke takımımız dışında gönül verdiğimiz bir başkası muhakkak olurdu. Benim çocukluğum örneğin, Maradona’nın büyük etkisiyle Arjantin gönüldaşlığı ile geçti.
Dünya Kupası denilince tüm dünyada büyük organizasyonlar yapılır, şehir meydanlarına ekranlar kurulur, başlama vuruşuna kadar nefesler tutulurdu.
Dünyanın bu normalde en heyecanla beklenen futbol organizasyonu birkaç gün sonra Katar’da başlayacak. Peki, eski turnuvalara kıyasla sizce de bu Dünya Kupası’nda son derece sönük bir hava yok mu?
Üstelik, konu sadece milli takımımızın bu turnuvaya katılmayacak olması ile ilgili de değil. Tüm dünyada bu turnuvaya karşı bir mesafe var gibi duruyor.
Katar’a ‘sportswashing’ eleştirileri!
Dünya Kupası’nın düzenleneceği ülke olan Katar, başta göçmen işçilere yönelik muamelesi, LGBTQ+ karşıtı yasalar ve ifade özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar olmak üzere ciddi eleştirilere maruz kalıyor. En sert iddialardan biri The Guardian’dan geldi. Gazete, 2010'dan bu yana Katar'da turnuvaya hazırlık için çalışan 6.500 göçmen işçinin öldüğünü iddia ediyor.
Ülkede ‘sportwashing’ iddialarının gölgesinde yapılacak turnuva için Forbes’a göre 150 milyar dolar gibi muazzam bir bütçe ayırmış durumda. Rusya’daki son turnuvanın tam 10 katı.
Lejyoner taraftarlar!
Times haberine göre, Katar 30 ülkenin taraftarlarını para karşılığı ülkeye getirecek ve ağırlayacak. Yapmaları gereken tek şey ise Katar'la ilgili olumlu mesajlar vermeleri ve şarkılarla takımlarını desteklemeleri olacak. Bunun için para ödenenler yalnızca taraftarlar değil. David Beckham da PR faaliyetleri için 15 milyon sterlinlik bir anlaşma yaptı.
Para ile sağlanmaya çalışılan yapay ortama rağmen protestolar dinecek gibi durmuyor. Sponsorların bazıları Katar konusunda huzursuz. Örneğin, Danimarka’nın forma sponsoru Hummel turnuvada görünmek istemiyor. Takım logosuz formayla sahaya çıkacak. Bu arada, turnuvaya katılacak 32 takımın sekizi, LGBTQ+ haklarını desteklemek için gökkuşağı kol bandı takmayı planlıyor.
Ülkelerden de çatlak sesler çıkıyor. Londra’da eski turnuvalarda yapılan taraftar alanlarının ve meydanlara kurulan büyük ekranların bu sefer olmayacağı açıklandı. Paris’te de benzer bir durum söz konusu.
Turnuvanın bir de kritik çevresel etkisi var. Katar, sahaların her biri için her gün en az 10.000 litre suya ihtiyaç duyacak. Tatlı suya neredeyse hiç erişimi olmayan bir bölgede bulunan Katar, tuzdan arındırma işlemine, yani tuzlu suyun içilebilir hale gelmesi için çevreye son derece zararlı olan debridajına güvenecek.
Özetle, turnuvanın sekiz stadyumda 144 sahayı ve 130'dan fazla ek antrenman alanını yönetmesi gerekecek. Bu, Katar ikliminde, futbol için doğru çimi yaratmanın karmaşık süreci, saha görevlilerinin kışı taklit etmeleri, çimlerin üzerine soğuk hava üflemeleri ve sahayı en az 10.000 litre tuzdan arındırılmış suyla sulamaları gerektiği anlamına geliyor.
Futbol üzerinden ikiyüzlülük!
Tüm bunların yanında Katar da kendisine yapılan eleştirilerin bundan önce başka hiçbir ülkeye yapılmadığını ve bilinçli bir karalama kampanyası yürütüldüğünü söylüyor.
Sözde medeni Avrupa’nın pek çok konuda olduğu gibi burada da kendini etik ve ahlak timsali olarak ortaya koyması ama kapı arkasında çıkar odaklı politikalarına devam etmesi şaşırtıcı değil.
Temel insan hakları konuları ile Katar’ı eleştiren Avrupa’nın mültecilere yönelik politikalarına şöyle bir bakmak çirkin ikiyüzlülüklerini görmek açısından bile yeterli olur.
Üstüne, bir yandan kamuoyuna böyle konuşmalar yaparken, arka tarafta ülkelerarası ticaret iş birlikleri imzalamak da sanırım çirkin siyasetin diğer yüzü.
Lanetlenen dünyanın cezasını çeken çocuklarıyız.
Dünya, belki de şimdiye kadar görmediği zor zamanlardan geçiyor. Sıkıntılı pandemi süreci, Rusya-Ukrayna savaşı, ekonomik darboğaz, enerji ve gıda krizi, çevresel sorunlar ve özellikle iklim değişikliği ve yarattığı olumsuz etkiler…
Her dönem her şeye rağmen insanları birleştiren ve keyif veren futbol da sanırım bu gündemden nasibini alıyor. Katar’daki turnuva, yoğun eleştiriler altında, farklı bir coğrafyada, farklı bir zamanda ve ortamda başlıyor.
Sanırım lanetlenen dünyanın cezasını çeken çocuklarıyız. Çok sevdiğimiz futbol bile artık bizi heyecanlandırmıyor. Yine de yaşasın Arjantin!